Bir müfessir Arapça bilmelidir ama Arapçayı bilmenin Kur’anı anlamak için yeterli olmadığını da bilmelidir… Çünkü Kur’an arap dilini kendine özgü bir kullanım ile kullanmıştır… Yani her Arapçayı bilen Kur’an’ı anlıyor değildir… Kur’an’ı anlamak için Kur’an’la hemhal olmak gerekir…
Kur’an’la samimiyet bağı kurmak gerekir… Çünkü bu Kur’an daha ilk girişte söylüyor: “Benden “müttakiler” yani samimiler faydalanır, kapım onlara açıktır” diyor… Aslında Bakara’nın o ilk ayeti, Kur’an şehrine girenlere rehberlik eden bir levhadır… Ve her müfessir ya da her Kur’an öğrencisinin bu levhayı dikkatli bir şekilde okuması gerekmektedir…
Kur’anın dili ile arap dili farklıdır… Arap dili Kur’an diline bir araçtır… Yani Allah, Arap dilini vasıta kılarak kendine özgü bir hitap tarzı ile “Kur’an dili ile” mesajlarını vermek istemiştir… Bunun için Kur’anı anlamak isteyenler iki aşama kat etmeliler: “Bir samimiyet aşaması, iki Kur’anla hemhal olma aşaması”…
Bir insana bile zaman vermediğinizde o insanı anlamakta güçlük çekebiliyorsanız, nasıl olurda bir meal ya da bir tefisr okuması ile kuranı anlamaya son noktayı koyabilrsiniz? Size kendini açmayan birini tanıyabilir misiniz? Sizde samimiyet görmeyen biri size kendini açar mı?
Bir arkadaşınızın evini, ailesini vs. şeylerini görebilirsiniz ama iç dünyasını, duygusunu vs. durumlarını görmeniz için onunla candan dost olmalısınız… İşte Kur’anda bir arkadaş gibidir… Sizde samimiyet görmediğinde satırlarını gösterir, surelerini gösterir ama satır aralarını göstermez… Daha doğrusu tam manası ile kendini size açmaz…
Kur’an, insana arkadaştır ama kendisine arka çıkana arka çıkar, kendisini Kur’ana açana kendini açar, samimi olanla samimiyet kurar, kendisine zaman verene zemin verir, kendisini anlamaya çalışana kendini anlatır… Yani Kur’anı anlamak için Kur’ana arkadaş olmak şart, daha anlamak istiyorsan dost olacaksın… Düşman ve dostun Kur’andan anladığı ve anlayacakları farklı şeylerdir…
Kur’anı anlamak için Kur’anın iniş amacını göz önünde tutmak gerekir… Bir eseri yazılış amacının dışında okuyanlar yanlış yaparlar…”Hüden lil müttakin” olan kitabı “savaben lil müminin” diye okumak yani “hidayet için gelen kitabı, sevap için okumak” aslında Kur’anı hiç okumamak demektir… Çünkü Kur’an sevap için okunmaz sevap bulmak(doğruya yol bulmak) için okunur…
”Kur’anın her harfinde sevap vardır” peygamber hadisini yanlış okumamak gerekir… Peygamberimizin dediği: “Kur’anı hidayet amaçlı okursanız her harfi size sevap olur, ecir olur”…Yani sevap kazanmak amaç değil, sonuçtur… Bizim amacımız, Kur’anın amacı ile uyuşmadığı sürece hayatımız küfrün karanlıklarında uyuşmaya devam edecektir… Kur’anın amacı hidayettir… Hidayet için gelene hidayet verir… Sevap merkezli Kur’an okumaları, Kur’an dünyasında serap gibidir…
Yorum Yazın