Doğru kader bilincinde olmak isteyenlere…
Kader, insanın yapacağı iyi-kötü her şeyin, ezelde Allah tarafından belirlendiğine inanılmasıdır… Buna göre insan, kader karşısında çaresiz bir teslimiyetin içinde olmak zorundadır… “Allah’ın yazdığı senaryoyu, kulun oynaması” şeklinde özetleyebileceğimiz hâkim kader inancının yanlışlığına hem akıl hem de nakil kaildir… Kader inancı, insan hayatının temel felsefesidir… Bunun için kader olgusunu irdelemek hayati önem arz eder…
Kuran’a göre yanlış kader inancı ilk olarak; insanlığın varlık alanına adım attığı günlerde, secde etmediği için ilahi rahmetten kovulan şeytan tarafından ortaya atılmıştır… Şeytan; Allah’a hitaben: “Beni yoldan çıkarmana karşılık…”(Araf,16) sözleri ile secde etmemesini ve bunun neticesinde lanete uğramasını Allaha bağlamış ve böylelikle yanlış kader inancının ilk mümessili olmuştur… Bu yanlış kader inancının, müşriklerde de aynen devam ettiğini “Rahman dilemeseydi biz putlara tapmazdık…”(Zuhruf,20) ayetinden öğrenmekteyiz…
Allah’a, yanlış iman etmenin getirisi olan yanlış kader olgusu; Kur’an tarafından Asrı Saadet toplumunda düzeltilmiş; ancak sonralarda ana kaynaklardan uzaklaşma ve bir takım hesapların neticesi olarak müşrik zihniyetlerde olduğu şekliyle mümin zihniyetlerin çoğunda yer etmiştir… Suç faturasının Allaha kesildiği yanlış kader inancı; Müslümanlık tarihinde ilk defa, Emevi yönetiminin zulümlerini meşrulaştırmak ve iktidarı ayakta tutmak için gündeme getirilmiş ve inanç halini almıştır…
“Kaderde olan başa gelir” anlayışı ile hareket eden, insan iradesini yok sayan, insanı robot gibi algılayan, iyi ve kötü fiillerin ezelde taksim edildiğine inanan, cennetlik ve cehennemlik olmayı alın yazısı olarak gören, zenginliği ve fakirliği ilahi takdir olarak niteleyen bir kader inancının hayata zillet, meskenet ve ataletten başka şey vermeyeceği tartışılmaz bir gerçektir… “İnsana ancak yaptığı vardır”, “O gün yaptıklarınızdan sorulacaksınız”, “Amellerinizin karşılığı olarak cennet veya cehenneme gireceksiniz”…diyen Kur’an’ın mehcur(terk edilmiş) bırakılması sonucu, malum kader algısı İslam toplumunun zihinlerini istila etmiştir…
Kaderi; insan iradesinin etkin olmadığı(Allah tarafından belirlenen zorunlu kader) ve insan iradesinin etkin olduğu (ihtiyari yani insan tercihine bırakılmış kader) diye ikiye ayırabiliriz… Herhangi bir insanın; nerede ve ne zaman doğacağı, nerede ve ne zaman öleceği, hangi ırk, soy ve aileden olacağı, cinsiyeti, rengi, dili, şekli ve şemali Allahın belirlediği zorunlu kader kapsamında değerlendirilmelidir… Çünkü, bu konularda insan iradesinin hiçbir müdahalesi söz konusu değildir ve olamaz… Herhangi bir insanın; işi, evliliği, dini vs. birçok şey insan iradesinin çizdiği kader kapsamında değerlendirilmelidir… Dolayısı ile evliliğin, imanın ve rızkın nasip olarak algılanması doğru değildir…
İmanı nasip işi gören bir insan, cennet ve cehennemin varlık sebebi ve hikmeti konusunda bocalama yaşayacaktır… Allah’ın; insanlardan birini mümin, başka birini kâfir yapması ve bunun sonucunda kâfiri cezalandırıp mümini mükâfatlandırması ilahi adalete sığar mı? Evliliği nasip işi gören bir babanın, soylu, makam mevki sahibi, işi gücü yerinde bir erkeğe ahlaki durumuna hiç bakmadan, sırf dünyalık metalardan dolayı kızını vermesi ve belli bir süre sonra yuvanın erkeğin ahlaki zaaflarından dolayı yıkılmasını kadere bağlamak doğru olur mu? Yanlış kader olgusunun bir parçası olan “Evlilik, nasip işidir” inancına dayanarak, ilahi ölçülere uymayan babanın yanlışının Allah’a yüklenmesi olur mu?
Çalışan batının, uyuyan doğuya teknolojik, ekonomik, siyasi, kültürel üstünlüğü; rızkın Allaha ait olduğu inancı ile ifade edilebilir mi? Sabahtan akşama kadar çalışan bir insanın zengin olması ile gece gündüz gezip tozan birinin fakir kalması, rızıkların Allah tarafından taksim edildiği inancı ile açıklanabilir mi? Arabasına sarhoş bir halde binip kaza yapan ve sakat kalan bir sürücünün yanlışlığını kadere bağlamak ne kadar doğru? Doğru kader inancı, aslında doğru hayat kaynağıdır… Doğru kader inancının temeli ise doğru Allah inancıdır… Kadere bakışımız, hayat akışımızı yönlendirecektir… Bunun için doğru kader algısına sahip olmamız gerekmektedir…
Rızık konusunda yanlış kader algısına sahip İslam toplumuna göre; gelir dağılımı, Allahın eliyle yapılmakta, fakirlik ve zenginlik ilahi takdir ile belirlenmekte, dolayısı ile toplumda oluşan sınıf farkı, Allah’ın iradesi ile gerçekleşmektedir… Rızkın Allaha ait olmasından yola çıkarak inançlaştırılan bu yanlış rızık anlayışının kadere bağlanması, hayatı ve Kur’an’ı yanlış okumanın sonucudur… Allah, rızık için ölçü koymuş ve insana çalıştığının karşılığını vereceğini buyurmuştur… “Ben ne yapsam kar etmez, rızkım bellidir…” Anlayışını islamla bağdaştırmak yanlıştır… Sermaye patronlarını, dünyada işleyen zalim ekonomik sistemi, adaletsiz gelir dağılımının başaktörlerini, bu yanlış kader olgusu ile aklayıp, Allah’ı suçlamak mantıkla bağdaşmaz… Allah, insana rızkını temin edeceği her türlü imkânı sunmuş ve herkese eşit rızık vermiştir… Ancak yeryüzünde, çeşitli sebeplerden dolayı rızık, birilerinin eliyle adaletsiz bir şekilde dağıtılmış ve dağıtılmaya devam etmektedir…
Özürlü doğan çocukların, Allah tarafından özürlü yaratıldıklarına inanılması da ayrı bir garabettir… Allah, ana rahmine gönderdiği her bir canlıyı sapasağlam göndermektedir… Ancak ana rahminde, çeşitli nedenlerden dolayı çocuk sakat kalmaktadır… Uzmanlara göre; düşük dediğimiz olay, aslında ana rahminde sakat kalan çocuğun, Allahın yasası gereği ana rahminden atılmasıdır… Yani anne bünyesi, sakat doğacak çocuğun doğumuna Allahın izni ile izin vermemektedir… Ancak ana bünyesinde meydana gelen bozulmalar, kimi çocukların sakat doğmalarına neden olmaktadır… Yine de Allah özürlü doğan ve sonradan özürlü olan kimselere birçok ayrıcalık tanımış ve adaletini göstermiştir…
İnsan iradesine bırakılmış kader, alın yazısı değil irade yazgısıdır… İrade dediğimiz istekler manzumesi, yaratılmış her varlık gibi sınırlı ve hareket alanı kısıtlıdır… İnsan, kader konusunda kendisine tanınmış imkânları kullanmakta, Allah’a rağmen bir şey yapma imkânı bulunmamakta, ilahi müsaade sonucunda iradesini ve gücünü faal kılmaktadır… Buna göre gücünü Allahtan alan insan; hayatına yön verebilecek güce ve iradeye sahip olduğundan yaptıklarından sorumludur… Sorumlu İradeyi helaller ve haramlar çevrelemiştir… Kişi helallerde oldukça iyi, haramlara bandıkça da kötü bir kader çizgisi ile hayatına istikamet verir…
Mayıs 2012
Yorum Yazın