Eksik ve yanlış anlaşılan “İyyeke neste’in” ayetini doğru anlamak üzerine…
“Yalnızca senden yardım isteriz…” şeklinde meallendirilen ayeti her gün, her namazda, namazın her rekâtında tekrar ederiz… Muhtaçlığımızı dillendirir, rabbimizden yardım dilendiğimizi ve ölene kadar dilenmeye devam edeceğimizi ifade ederiz… Muhtaçlığı veren, ihtiyacı da giderir… Var eden sahiplenir… Bu ayet tüm duaların özetidir… Tüm dualar toplanıp bir cümlede ifade edilecek olsa her halde bu ayet yeter gelir…
“İyyeke” ile hasrederiz yardım talebimizi rabbimize… Ve “sadece senden, yalnızca senden yardım dileriz” sözü ile hayatımızı süreriz rabbin emrine… Hemen hemen tüm meal sahipleri ve birçok müfessir “iyyeke neste’in” ayetini bir sonraki “ihdine’s-sirata’l-müstakim” ayetine bağlamadan, ayetin devamı ve açıklayıcısı konumundaki “ihdine’s-sirata’l-müstakim” ayeti ile ilişkilendirmeden meal verip, tefsir ediyorlar ve bilmeden okuyucuları yanıltıyorlar…
Günlük hayatımızda birçok alanda, birçok kişiden yardım talebinde bulunmaktayız… O halde bu yardım taleplerimiz bu ayete muhalif mi olmaktadır? Biz her isteğimizi sadece Allah’tan mı istemeliyiz? Böyle bir durumun ve inancın doğru olmadığının şahididir yaşam… Allah, bizlerden her gün dillendirmemizi istediği ayet ile hayatı zora sokacak bir ameli kullarından istemiş olamaz… O halde işin gerçeği nedir? Ayetin doğru anlamı nedir?
Ayeti gayb alanındaki muhtaçlığa indirgeyip sadece Allahın yapabileceği yardımlara hasretmek ayeti zorlamak, ayette zorlanmaktır… Ölülerden dilenen yardımlara bu ayetle karşı çıkılır… Bu karşı çıkış haklıcadır ancak bu ayetin konusu ve bağlamı daha geniş ve daha özeldir…
Ayetin öncesine baktığımızda “iyyeke na’budü” kısmını görürüz… “İyyeke na’budü” ayeti ile“yalnızca Allaha kulluk edeceğimizi” belirtmekte ve bunun olması için, yalnızca rabbimize kulluk edebilmek için “İyyeke neste’in” ayeti ile Allahtan yardım taleb etmekteyiz… “İyyeke neste’in” ile “bizlere sadece sana kulluk edebilmemiz için yardım et… Bizleri sıratı müstakime, dosdoğru kulluk yoluna ilet” demekteyiz…
Yani bu ayetle biz “yalnızca Allah’a” kulluk edebilmek için gerekli olan “sıratı müstakim yolunda olmayı” yalnızca Allahtan istemekteyiz… Çünkü “yalnızca Allah’a” kulluk konusunda bizlere doğru yolu sadece Allah gösterebilir… İşte sadece Allahtan dilenmesi gereken yardım “sıratı müstakimde olma” yardımıdır… Yani doğru yaşam standartlarını yakalamak, Allaha kulluğu en güzel ve en özel bir şekilde yaşayabilmek için yalnızca Allahtan almalıyız hayat ölçülerimizi… Bu konuda bizlere yardım et ya rabbi! Biz bu yardımı sadece senden isteyebiliriz ve sadece senden istemekteyiz…
Rabbimiz bu ayetlerle bizlere, “eğer bir tek Allaha kul olacaksanız bunun tek yolu hayat ölçülerinizi yalnızca Allahtan almaktır” mesajını vermektedir… “İyyeke neste’in” ayeti maddi bir isteği değil hemen sonrasında gelen “ihdine’s-sirata’l-müstakim” ayetinde belirtildiği gibi bir hayat düzenine olan muhtaçlığı anlatmaktadır…
Ticaretle uğraşan biri, iş yerini büyütmek için faizle kredi çekiyorsa, ya da arabanın modelini, evinin konforunu yükseltmek, eşyalarını yenilemek, daha lüks bir yaşam sürmek için faiz kurumlarından kredi alıyorsa, bu kişi ekonomik alanda Allah’ın belirlemiş olduğu hayat ölçülerinin dışına çıkmış, sırat-ı müstakim’den ayrılmış ve “yalnızca Allah’a” kulluk yolunda yardımı, Allah’tan değil şeytandan, şeytanlaşanlardan istemiş olmaktadır…
Siyasi alanda siyasi çıkarları, her doğru ve hakkın üstünde tutan; hile, yalan ve dolanla işlerini yürüten bir siyasetçi, “iyyeke neste’in” ayetinin gereğini yapmamış, “sıratı müstakim” ayetinin devamında zikredilen “ğayril mağzubi aleyhim ve le-z zallin” (ilahi gazaba uğrayan ve sıratı müstakim’den sapanlar) kısmına girmiş demektir…
Bu durum İslami hayat ölçülerini hayatına hâkim kılmayan ve ilahi ölçülerin dışında seyreden herkes için geçerlidir… Fatiha suresini bir bütün olarak okuduğumuzda iyyeke nestein” ayetinin talebi olan “sıratı müstakime” erenler “nimete ererler”; sıratı müstakime uymayanlar ise gazaba uğrarlar sapanlardan olurlar…
“İyyeke na’budü ve iyyeke neste’in” ayetinin tekil değil de çoğul kipte gelmesi; bütün inananların sıratı müstakime ihtiyaç duyduklarını ve bütün toplum tarafından bu ilahi ölçülerin benimsenip yaşama aktarılması gerektiğini anlatır… Çünkü İslam, toplum dinidir… Toplumsal kuralları belirlemeyen, sadece ferdi yaşama indirgenen bir dinde hayır yoktur…
Bu ayet, bizlere İslam dinin toplumun tümü tarafından yaşanması gerektiğini aksi takdirde problemlerin kaçınılmaz olacağını anlatır… Onun için İslam dini, topluma önem vermiş ve Kur’an’da birçok toplumsal düzenleme getirmiştir… Yaşanan tecrübeler, dinin bir toplum içinde yaşanması ve bir toplulukla kulluk yoluna devam edilmesi gerektiği gerçeğinin şahididirler… İslam; ferdi yetiştirir onu topluma yönlendirir, toplumları ise yönetir…
Fatiha suresinde Allah’ın; “ihdinas sirata’l-müstakim” den hemen sonra “sirata’l-lezine enamte aleyhim” diye buyurması, “sıratı müstakim” yolunun daha önce yüründüğünü, adımlandığını anlatır… Nitekim Kur’an’ın başka yerinde bu yolu yürüyenlerin; peygamberler, sıdıklar ve şehitler oldukları belirtilir… Yani bu yol boş değildi… Yani Allah bizlerden yürünmesi mümkün olmayan bir yol istememişti…
Bu yolu; hakkı tebliğ eden elçiler, onları tasdik eden ve imanları ile hayatlarında Allaha güvendiklerini gösteren sıddıklar, müminler ve bu yolu ölme pahasına adımlayan şehitler yürüdüler… İstikameti Allah olan sıratı müstakimi dileyenlere Allah, bu yolun bir nimet olduğunu söylüyor aynı zamanda“… en’amte aleyhim” ayeti ile…
Ayetin devamında gelen “ğayri’l-mağdubi aleyhim vele’z-zallin” ifadeleri ise bu yolu nimet bilmeyip sapanların olduğunu ve bu yoldan saptıkları içinde mutluluğun olmadığı sapkın bir yaşantı içinde olduklarını haber veriyor… Yani bu yolu yürüyenler de oldu tarihte yürümeyenler de…
Sıratı müstakimi yürüyenler nimetlere erdiler yürümeyenler huzurdan mutluluktan edildiler… Sıratı müstakimi istemek yetmez bu yolu yaşamak gerek, bu yolda yaşlanmak gerek mesajını da alıyoruz ilgili ayetlerden…
27.09.2013
Yorum Yazın